20 Kasım 2014 Perşembe

AYKUT BEKRET için insanlık vazifemiz

MARMARİS’TE BİR GENÇ TANIDIM...
       1993 yılıydı. Marmaris’teki mağazamın önünden, her gün tertemiz giyimli, saçları taranmış, sarışın, mavi gözlü, arslan gibi bir delikanlı geçerdi. Her gün bütün esnafla selamlaşır, onlara hayırlı işler dilerdi.


Bir gün bizimle çalışan Firuzan Hanım’ın mağazada olmadığı bir anda mağazanın önünden geçerken, eğildi, beni gördü ve ‘Hayırlı günler, Hayırlı işler olsun’ dedi. İlk defa o gün sohbet etmeye başladık onunla. Adı Aykut’du. Her ne kadar ilk zamanlar söylediklerinden pek birşey anlayamadımsa da, doğrusu, her gün çarşıdaki esnafı selamlamasının nedeninin birkaç kuruş bahşiş için olduğunu düşünmüştüm. İçeri seğirttim, ne çıkarsa bahtına diye. Ama geri döndüğümde o çoktan ilerlemiş, bir sonraki dükkana hayırlı işler diliyordu. Sonrasında anladım bahşişle ilgisi olmadığını. Hiç kimseden ne bahşiş ne de ikram kabul ediyordu.
Aradan zaman geçti. Bir gün rastladım gene ona çarşıda. Her zaman sağ ayağının parmak uçları ile itelediği tekerlekli sandalyesini, eskisine nazaran öylesine zor iteliyordu ki, hemen anladım kötü birşey olduğunu.
Nasılsın Aykut?” dedim. “İyiyim ablacım” dedi, çok kişinin anlayamayacağı diksiyonuyla. Eskiden beri çok zor konuşurdu. Ama artık dili iyicene dolanıyordu. “İyiyim, ama Annem sizlere ömür” dedi. Bir anda sarsıldım. Bu yakışıklı, gencecik, zehir gibi zeki delikanlı, zaten sağ ayağının baş parmağından başka bir uzvunu kullanamazdı. Ne yapacaktı şimdi tek başına bir evin içinde. “Peki, Baban?” dedim. “Onu kaybedeli 5 yıl oluyor zaten” dedi.
 

Sonra, o güne kadar kimseye anlatmadığı hayat hikayesini anlattı bana.


O günden 7-8 yıl önce, babasının bir lokantası varmış. Ancak adamcağız çok çalışmaktan verem olunca, işletmeyi çalışanlarına bırakıp hastaneye yatmış. Döndüğünde lokantayı tamtakır bomboş bulunca, üzüntüsünden dört nallı verem olup ölmüş.
Bu safhada ödenmemiş vergiler ve malzemelerin borcu yüzünden, evlerine haciz gelmesin diyerek, evlerini ve lokantayı annesinin kardeşinin üzerine yapmışlar. Dayı işi büyütmek isterken, kredi alıp evi ipotek ettirmiş. Krediyi de ödeyemeyince, banka eve el koymuş. Bunun üzerine de annesinin yüreğine inmiş ve o da kısa zamanda ölmüş. Banka Aykut’u da sokağa atmış. Dayısı da alıp bakmamış. “Peki Aykutcuğum, şimdi nerede yaşıyorsun?” dedim. “6 aydır parkta yaşıyorum” dedi.
Aykut, bakım evine yerleşmek istemiyordu. Abla öyle bir şey yapma sakın dedi. Bunun üzerine ben de aranmaya başladım. Zengin fakir herkese anlatmaya başladım kısaca isteklerimi. Aykut kendi hikayesinin anlatılmasını, kimsenin kendisine acımasını asla istemiyordu. Bu durumda çok kısa ve öz birşeyler söylüyordum insanlara.
 

Sonucunda Aykut'a yardım etmemek için iftiralar atan insanlar bile çıktı aralarından.


Bir sürü konteyner ve arsa hikayesinden sonra, sonunda Marmaris Belediye Başkanı Ali Bey, ona oturması için bir ev tahsis etti.


Fakat bu evinde yaşarken Aykut geçtiğimiz yazın ortasında gene hastalandı ve hastaneye kaldırıldı. Hastane onu maalesef ki bakım evine yolladı.


Bir ay baktıktan sonra tekrar evine gönderdiler. Aykut evinde kendine bakamadı. Tekrar hastalandı. Bu sefer tümüyle felç oldu ve mide kanamaları geçirdi.


Şu anda Marmaris Devlet hastanesinde yoğun bakımda. Ancak bir aya yakın orada yattıktan sonra, inanılmayacak bir şekilde hayata tutundu. Şimdi tamamen yatalak. Ama önümüzdeki hafta yoğun bakımdan çıkartılıp, hastane odasına konacak.


Masrafları oluyor, geliri yok gibi bir şey. Ona yardımcı olabilmek için ben elimden geleni yaptım. Marmaris ise bu konuda çok acımasız çıktı.
Hiç kimse elini uzatmadı. Sağ olsunlar birkaç facebook arkadaşım küçük de olsa yardımlarda bulundular. Ama yetmeyecektir.


SEVİL BAYER




 

Hiç yorum yok: